15 Ağustos 2011 Pazartesi

sessizlik

İnsanlar için ne yapabileceğimi düşünüyorum sürekli. Sonra, bir yerlerden başlayıp yola çıktığımda bile "gündelik yaşam" gibi mazeret bulamayacağım kadar düz, basit bir hayhuyda bile ideallerimin yitip gitmesini izliyorum.
Duygusal, kimliksel, "ben" üzerine kurulu mutsuzluklarla ya da yine yalnızca bana "yarayan" mutluluklarla örülü hayatım. Ne kadar da iç içeyim dünyada yalnızca onda birlik bir kesimin tadını çıkarabildiği bunca lüksle? Evet, lüks. Üstelik buna kitaplar da dahil. Savaşın ortasında değilim, savaşı okuyorum. Açlığı, hastalığı, tecavüzü, cinayetleri, öylesi bir çaresizliği... Yalnızca okudum ben. Ölümünü okuduklarım kendi hesaplarına ölüyorlar. Görmek yetmiyor. Aksine edilginleşiyorum hesapların karmaşıklığının farkına vardıkça. Uzaklaşmaya çalışıyorum. Geceleri, on dakika, gidip geliyor sefaletin görüntüleri ve sonra tatlı uyku.. Rüyamda bile yoklar artık.
Böyle olmasını istemiyorum. Nasıl olacağını da bilemiyorum. Yardımlar, fonlar.. Bunların hepsi, sefaletin ve cehaletin gerçek sorumlusu ülkeler tarafından destekleniyor zaten. Önce talan edip sonra yardım ediyorlar. Yardımlar da oyunun bir parçası. Bir iki tane iyi yürekli insan varsa, sesini kesip bu oyuna dahil olsun o da diye.
Kendimi rahatlatan: "Yalnızca ben ne yapabilirim? Herkes kendi derdinde"cilikten ya da insan doğasının kötülüğünü öne süren açıklamalardan kusmak üzereyken işte böyle bir engele tosluyorum şimdi de. Görüyorum, denemenin mümkün olmayacağından o kadar emin oldukları için açıklamayı, bir kılıf uydurmayı bu kadar basit buluyorlar.
Ne diyeceğimi bilemiyorum; ama "yapacak hiçbir şey yok" demeyeceğim.