23 Ekim 2011 Pazar

"kaçsam bırakıp"

Flamenko! Sen nasıl derin bir müziksin. O güç ne sendeki, bambaşka diyarlar, yaşanmamış iklimler hayal ettiren, inadına umut doğuran. Sözleri -bir anda- nasıl gereksiz kılıyorsun. Nasıl küçücük bırakıyorsun insanı ve insan aklını karşında. Tutku istiyorsun yalnızca ve egoist ruhlarımız işte bir buna teslim oluyor.
Sen, sadece, ol, diye.

16 Ekim 2011 Pazar

Fill in the Blanks


Çok acımasız bu dünya, içerikli bu yazımda sizlere "bazen ne yaparsan yap olmuyor" alt başlığı dahilinde birtakım bilgiler vereceğim:

Her şey tamam gibi dursa da bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorum. Misafirler gelmeden önce hazırladığım masaya tuz koymayı unutmuşum da, onlar ihtiyaç duyduğunda fark edecekmişim gibi. Yemeğin dibi tuttu bugün; ama aksilikler olur böyle zamanlarda, normal (nedir bu normal, diyenlere.). Çok özendikçe sen, görünmeyen kazalar emeğinin sonucunu bir anda sıfırlar. Tüh, yazık. Bir de tarifini unuttuğun spesiyaller vardır ki onlar en beteri. Düşünsene, sen onu en güzel yapmakla övülmüşsün bir zamanlar ve şimdi bırak güzel yapmayı, başlamayı bile beceremiyorsun. Gerçi o kadar korkulacak bir şey yok, hatırlarsan çikolatalı pastayı en güzel yaptığın gece tarifi yanlış okumuştun. Demek istediğim; evet, yanlışlar doğruya götürebilir kimi zaman. Doğru değil de, güzele belki. Ah, bir de bir şeyi ilk kez denemek var ki, o daha da fena. Misafirin gelmesine bir saat kalmış, sen adını henüz duyduğun bir tatlıyı yapmaya koyuluyorsun. Güzel olmazsa bu kısa zamanda hatanı telafi edemeyebilirsin; kaldı ki yapacağın tatlı için elindeki tüm şekeri kullanman gerekiyor. Dikkatli bile olsan, en çok hata riski burada; çünkü hamurun kıvamı elinin ayarına uygun olmayabilir. Senin yeteneğinle bu tatlının şerbeti uyuşmayabilir. (Olamaz mı, olabilir doğru.) Diyelim ki berbat oldu tatlı, şeker de boşa gitti, zamanın da, emeğin de. Hepsi birden hoop çöpe! Üzülme, gelenler seni sevdikleri için az sonra kapından girecekler. Sen onlara tatlı yerine meyve de versen, içten bir gülümsemeyle sana teşekkür edecekler. Tuz masadaymış, değilmiş... Hiç dikkat etmeyecekler.

Ben hazırlıklara başladım,

Tüm misafirlerime sevgiler.

G.

dipnot:  E tabii, o tatlı senin yeni spesiyalin olsa, o zaman akşamının tadı daha da unutulmaz olacak. Nereden geliyor bu unutulmazlık sevdası, hiç bilemedim.




11 Ekim 2011 Salı

Damla

Yağmur çok güzel de... Ne bileyim, içimin içi üşüyor böyle.

G.

9 Ekim 2011 Pazar

Masa mı Sandalye mi



Arkadaşlarımız olmasa biz ne yapardık?


Masa da masaymış ha

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir biraz içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Edip Cansever

8 Ekim 2011 Cumartesi

7 Ekim 2011 Cuma

bu teşekkür bir sene sürer

Gökçen!

Nasıl bir şeysin sen ya. Her şeyi en ince detayına kadar nasıl düşündün böyle.. Tam "bitti" derken yeniden yeniden bir sürprize maruz kalmak ne güzelmiş!

Her şey için, o masada olup şaşkın ifademe tanık olan herkese (laptop ekranındaki sevgili dostu da masadan sayıyorum), ya da bir şekilde bana ulaşıp iyi dileklerini iletenlere, tekrar tekrar çok teşekkür ediyorum.
Ve Gökçenciğim kadar düşünceli annesine.. O kadar güzeldi ki diledikleri, ben bunlara gerçekten layık mıyım diye sormadan edemedim kendime.

İyi ki doğmuşum..
İyi ki sizler gibi arkadaşlarım olmuş.




4 Ekim 2011 Salı

Bengito!

Geçen seneden daha dolu bir sene geçirelim bu yaşında, canım arkadaşım. İyi ki doğdun!

Gökçen