30 Ekim 2010 Cumartesi

Eski

Gözlüğünün camı çaydan buharlanan bir başkası değil; gülebilmek için aynaya bakmak gerek. Gülebilmek için.. diye başlayan upuzun (eskiden kısacık) listenin ilk maddesi 'eski gözlerim'le bakabilmek. Eski gözlerimle baktım onca yıl bu şehre. Buğusuz ve doğrudan. Yüzlerini seçemediğim -belki de seçememeyi seçtiğim- insanlara bakıyorum şimdi. Zamanı bu kadar akmaz kılmayı başarabilen şehir mi yoksa kendileri mi? Biraz daha buhar, az buçuk gördüğüm ne varsa o da gitti. Aynaya bakmayacağım, gülmeyeceğim. Hayır, bu kadar uzaklaşmış olamam. O şarkıdaki gibi parçalanabilseydim, parçaların her biri başka bir yere.. Birini buraya bırakırdım işte. Bir bilseydim.. Buğunun ardındayım yine, 'eski gözlerim'in izinde. O bakışa ne olduğunu soruyorum yalnızca.
Alıştım yalnızca sormaya şehir, hemen telaşa kapılma bana getiremediğin yanıtlar için. Böyle oldu, buğu var artık. Gözlüklerden kurtulsam da o hep var. Nasıl görülemeyeceğini gördükten sonra aynalar yetmiyor gülümsetmeye. Hem çayım da soğudu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder