10 Ağustos 2010 Salı

...

tam gözlerimi açacaktım -hemen uyuttum kendimi. kapat gözlerini, ee eee... ninnilerle uyuyakalan bir bebek gibi. peri masallarına gönülden inanan ve mutlu sonu duyar duymaz başı yastığa düşen küçücük bir kız gibi. ama ninnilerle uyumak bebekliğe, masallara inanmak çocukluğa özgü olduğunda tadında. şimdi ekşimeye başladı hepsi. ağzımda buruk bir tat var yalnızca. git gide acılaşan bir tat.


oyun oynamak istemediğimi nereden bilebilirdim? tam da durup dinlenmesi gereken zamanda, "yeter artık hasta olacaksın!" sözünü duyduğu halde -belki de sırf bu sözü duyduğu için- oyuna hararetle devam eden küçük kız olmadığımı artık... oyunlar sığınmak içindi; gerçek dünyada büyünün var olmadığını yeni yeni anlamış o küçük kız için kurulmuş yapay bir dünyaydı. zararsız. yorulduğunda uykunun kollarına koşsun ve yeni doğan güne taptaze başlasın diye. solmasın diye zamanından önce, hayat suyuydu. oynayabilseydim öyle..

hayatla oyunları birbirine karıştırdım, hataydı. büyük hata. kurumam kavrulmam bu yüzden hep. avuçlarımdaydı hayat suyu, kana kana içebileceğim zamanda ellerim titredi nedensiz, döküldü. oturdum bir köşeye, suya diktim gözlerimi, izledim sadece. o huzurlu uykular terk ettiğinde beni anlayabilirdim; bilmezden geldim. uykusuz bir gecede değildi düğüm... yalnızca... çok soru vardı. çok. içime sinseydik bir yerlerde yanıt bulabilirdim belki. bir iki tanesine olsun. kendime sorduğumda yanıt bulamadığım sorular. bazense sana soracağım; ama hiç sormadığım. neden soramadığımı kendime bile soramadığım. "kendim" ve "sen" bana farklı gelmediğinde bile -hiçbirimize- soramadığım. burada düğümlendi.

açmak olur mu bundan sonra gözlerimi? beni uyandıracağın günü bekleyeceğim. aslında uyanık olacağım hem. uyuduğumu sanacaksın, göz kapağımın nasıl kıpırdadığını görmeyeceksin bile. ve bıraktığım o milimetrelik aralıktan sana son kez nasıl baktığımı. uzun uzun. -sözde- uyanıkken olmadığı kadar cüretle. senden önce ben söyleyeceğim içimden: "küçük kız uyan artık, sabah oldu."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder