29 Aralık 2010 Çarşamba

Hotel California

Geçmiş olmasa gücümüzü nereden alacağız?

Sabahattin Ali, Kırlangıçlar'ı yazarken neler geçiriyordu kim bilir aklından... O kime tutunuyordu farkında olmadan? Belki de öylesine bir farkındalıktı ki bu o yüzden hiç süslü değil dili. O kadar doğal ki, yaprak sizin gözünüzün önünde düşüyor sanki. (Bu saptamanın ardından, "Öyleyse, American Beauty'deki poşet sahnesinde ne çok dillendirilmeyen sözcük var!" demeden geçemem şimdi. Dakikalarca, bir türlü uzaklaşamadığı eksenin etrafında tekrar tekrar dönen poşetin zavallılığı, izlendiğinde hayranlık bırakıyorsa içimizde nedensizce, duymadığımız ama hissettiğimiz söylenenler sayesinde. Bir de, görmezden geldiğimizi gözümüze soktuğu gerçeği var tabii -poşetin uçuşundan daha önce kaçımız etkilenmiştir ki?-, Sabahattin Ali'nin sadeliği gibi. Okurunun aklını değil yüreğini zorluyor o, üstünde düşüneceğin yan yana dizilmiş kelimeler olsun istemiyor.) O kadar gerçek ki Kırlangıçlar, havadan sudan konuşan bir anda siz oluveriyorsunuz. O kadar paralel ki siz de "buvv" diye esen soğuk rüzgar yüzünden bir kırlangıcı "geçmiş" diye anıyorsunuz. İlkbaharı, yazı düşününce bir tebessüm beliriyor yüzünüzde. Kırlangıçlar, diyorsunuz; "en azından böyle bir yaz geçirdiler, onlar bu farklılığı ta içlerinde hissettiler." Hangisinin duygularının daha yoğun olduğu arayışına girmiyorsunuz; çünkü bu beraberlikte kalpler var hırs yerine. O kadar saf ki, kirli hayatlarımızda böylesini yaşamanın yalnızca azmi, umut veriyor bize. Öykünün sonunu biraz devam ettirecek olsak -hazır cevaba çok alıştırıldık, bizim suçumuz değil sonumuzu bir yerlerde aramak- ikisi de gerçekten olgunca mutlu mu? Hiç mi duracak kadar atmıyor kalpleri o günleri düşününce, uçarken bir boşluğun kendilerini yuttuğunu görüyorlar mı gözlerini kapattıkları bir anda? Gerçekten bitiyor mu "Ayrıldılar." dendiğinde? Bunu sorgulamadan edemiyorum ben bu öykünün ardından, cevabımı alamıyorum, alamayacağım yaşamadan. İçimizde abarttığımız her şey Sabahattin Ali'nin kalemi kadar düz olabilir belki; ama insanoğlu kendine uğraş arıyor. Kusura bakma üstad, bizim buralar sisli, buğulu. Netliği aramayalı öyle çok oldu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder