24 Aralık 2010 Cuma

Uyan

Ya istemiyorsam uyanmak? Çok güzelse her şey. Sevinç yazılmak değil yaşanmak içinse sadece, en güzel şarkıda video çekmek anı kaçırma korkusuna neden oluyorsa; ne yapmalıyım? Önce sorumluluklarımı yerine getirip, birlikteyken güvende hissettiğim üç arkadaşımı alıp henüz keşfedilmiş bir sesin konserine gidebilirim. Ardından, azı dışımdan  -çoğu içimden- binlerce teşekkür edebilirim. Bir hediye gibi iniyor gökten mutluluk. Gözümü kötüye kapatmaktan çok, kalbimi sevgiye açmak sanırım bu. "Anlamak çözmeye yetmez." Bunu bildikten sonra adımlarım daha mı sağlam, ne?

En tatlı yorgunluk bu. Oradayken, bunların hiçbirini unutmayacağım, dedim, yazmadıkça unutulmasınlar diye; ama bu hafızada kalabilen tek şey "küçük kadın"daki enerjiydi. Ellerini sözcükler gibi kullanmasıydı. Kızıl küt saçlarıyla kimi zaman oynamasıydı. Patlayan flaştı. Janis Joplin'di. Rose'du. "Uzun bedenli adam"dı. Belki gerçekten her şey yalnızca tesadüftü.

Gelmişlerdi. Avuçlarındaki kolonyayla kalbimi suladılar. Anormal bir çarpıntı aldı başını gitti. Barbur'la gittiler yani.

Seni seviyorum. Seni özlüyorum. Böyle tuzlu fıstıklı bir itiraf, tanınmayan kişiye.

Sensiz olur mu olmaz mı bilmiyorum da, ben durmam durulmam, zor senle yorulmam. Bencillik değil, bugün "düşünmeden" dinleyebildiğim şarkıların hatrına.

Ayrı düşmesek yan yana. Hiç; kimseyle, bir zaman. Hele sendeki "e"ler kontrolsüz bir hızla sarmalarken içimi.

Bütün samimiyetimle, merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder